Matrix filminin bende çok özel bir yeri var. Tekrar tekrar izlemekten sıkılmadığım, her defasında keyif alabildiğim nadir yapımlardan biri. Hatta neredeyse tüm repliklerini ezbere bilirim diyebilirim. Bir kaç sene önce 4. filmin yapılacağı söylentileri dolaşmaya başlayınca çocuklar gibi sevinmiştim ancak ne yazık ki hala bu konuda kesin bir bilgi bulunmuyor. Neyse, yine Matrix özlemiyle dolduğum bir Pazar akşamı film ile ilgili az biraz araştırma yaptım ve daha önce de rastladığım fakat siteye eklemeyi unuttuğum bu reklam ile karşılaştım. Komik bir reklam ancak Morpheus amcanın Matrix’in ruhunu kapitalizme satması pek hoş olmamış bence. Savaş bitip Neo da bu diyarlardan göçünce o da ekmek derdine düşmüş zaar.
Morpheus ile Matrix temalı Kia reklamı
İlişkide “bug” bulan sevgili
Daha çok yazılım dünyasıyla içli dışlı olanların anlayacağı türden olan bu espriye çok güldüm. Keşke hayata dair bulduğumuz tüm buglar (watiz diz?) böyle kolaycana işe yarasaydı. Gerçi şahsen benim de insan ilişkilerine dair bulduğum ve zaman zaman kullanmaktan çekinmediğim bazı buglar yok değil ama dillendirip de eşeğin aklına karpuz kabuğu getirmenin manası yok, değil mi azizim? Bu arada karikatürün çizerini bulamadım, çizgiler hiç tanıdık gelmedi malesef her kimse hakkını helal etsin.
Benzer Yazılar
Muradıma erdim: Otlu peynirim geldi
Yeminle söylüyorum bazen böyle bir siteye sahip olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. Her ay reklam gelirlerinden üç aşağı beş yukarı 10.000 TL para kazandırıyor olması bir yana, memleketin ve hatta dünyanın dört bir yanından süper ötesi güzel insanlarla iletişim kurmama olanak sağladığı için gerçekten çok mutluyum. Böyle güzel anların paylaşılmasına vesile olduğu, uzakları yakın ettiği için ayrıca sevinçliyim.
Hatırlarsanız kısa bir süre önce Van’dan otlu peynir istiyorum demiştim. Sağolsunlar bir çok okurum bu konuda yardımcı olabileceklerini ilettiler ve fakat sevgili Vedat Avcı memleketin öbür ucundan, taa Erzurum’dan kalkı hiç üşenmeden peynirimi buldu ve 2 günlük kargo yolculuğuna uğurladı. Nasıl mutlu olduğumu anlatamam, çocukluğumda kalan o tadı hiç unutmamışım. Sanki daha dün maç arasında mutfak balkonundan içeri atlayıp, anneme yakalanmamak için aceleyle ekmek arası yapıp ayaküstü gömmüşüm gibi.
Aslında o yazıyı yazdıktan kısa bir süre sonra peynir elime ulaştı ancak şu ana kadar bununla ilgili bir yazı yazabilecek fırsat bulamadım. Bu vesileyle sevgili Vedat Avcı’ya canı gönülden teşekkür etmek istiyorum. Sizler de “La bu oğlanın övdüğü şey neymiş böyle” diye düşünecek olursanız ve yolunuz Kocaeli taraflarına düşerse buyrun gelin beklerim.
On bin TL reklam geliri kısmına takılan arkadaşlar da hesap yapmayı bırakabilirler, şaka şaka yok öyle bir gelir rahat olun. En fazla beş bin…
Benzer Yazılar
Dünyanın en hızlı kargo sevkiyatı rekorunu kırdık
Daha önce sözünü etmişimdir, iri yarı ve özellikle son zamanlarda göbek ve damper sahibi bir herif olduğum için üzerime uygun kıyafetler bulmakta gerçekten zorlanıyorum. Bir de repçi zamanlarımdan kalan bir alışkanlık olsa gerek daha çok bol giysilerden hoşlanmak gibi nalet olasıca bir huyum var. Kumaş pantolonun, gömleğin ne olduğunu bilmem, hele hele bu ikiliyi en son ne zaman bir arada giydiğimi ve gömleği pantolonunun içine soktuğumu hatırlamıyorum. Gerçi bunu kendimden çok diğer insanların iyiliği için yapmıyorum zira ortaya çıkacak olan S şeklindeki beden görüntüsü vesilesiyle (bkz. göt-göbek) kimsenin göz zevkine tecavüz etmeye hakkım olmadığını düşünüyorum.
Çoğunuzun rahatlıkla giyinebildiği Kolins’ler, Livays’lar ve Kolezyonlar benim gibi 1.90 üzeri vatandaşlar için hiçbir anlam ifade etmiyor. Bize göre bu mekanlar pigmeler için -üzerinize alınmayın- üretim yapan ve yapılı insanaları yok sayan dandik yerler. Allah razı olsun en azından Elsi Vaikiki var da tek yıkamalık bile olsa bedenime uygun polo yaka tişörtler bulabiliyorum. Gerçi hepsi enine çizgili oluyor, bu yüzden yaz boyunca Fredi Krugır hesabı hep aynı tişörtle geziyormuşum gibi bir intiba uyanıyor ancak esasen en az 5-10 tane “farklı enine çizgili” tişörtü devridaim yaparak giyiyorum. Neyse, medeniyet gereği örtünebilmeme imkan sağladığı için yine de Elsi Vaikiki’ye müteşekkirim.
Hal vaziyet böyleyken ben her ilkbaharda bir nevi gelenek haline geldiği üzere internette site site dolaşıp 3XL, 4XL tişörtler, sivitşörtler arıyorum. Genellikle adı sanı duyulmamış markalara veya çakma Nayk’lara, Adidas’lara ulaşıyorum. Bazen gerçekten kaliteli şeyler bulduğum oluyor ancak üzerime gerçekten uyan bir şey her 5 alışverişten 1′inde denk geliyor. Mesela geçenlerde GAP’te 3XL’lık sıfır yaka bir tişörte denk geldim. Beden tablosuna göre üzerime oturacak gibi görünüyordu, dandik bir tişört için fiyatı biraz tuzluydu ancak “Len belki tutar ne güzel giyerim” diyerek şansımı denemek istedim. Arkadaş yeminle söylüyorum belli bir X ve L adedinden sonra bu firmaların terzileri kafayı yiyorlar, göz nizam ayarları bozuluyor. Boyu uydu, kollar, beden falan her şey çok güzeldi ancak gel gör ki adamlar bir yaka yapmışlar telefon direğine giydirseniz olur yani o kadar geniş. Çok pis moralim bozuldu tabi. Gittim bütün gece farklı sitelerde araştırma yaptım. Derken 4XL’lık spor bir cekete denk geldim -ki benim konumumda böyle bir şeye her zaman rastlayamazsınız, bulunmaz Hint kumaşı gibi şeyler bu mübarekler. Tabi onun fiyatı da pek uygun sayılmazdı ancak bahar aylarında örtünmemi sağlayacak bir giysiye ihtiyaç duyduğumdan kelli sabah ilk işim siparişi vermek oldu.
Bir veya iki saat sonra bir kargo arabası ofisimizin önüne yanaştı. Ben alışveriş yapmak için çoğunlukla interneti tercih ettiğim için bana kargo gelmesi ofiste alışılmış bir durum. Dolayısıyla mesai arkadaşım Mesut arabayı görünce “Caner sana yine bir şeyler geldi galiba” dedi ama malumunuz aynı gün içerisinde, hatta birkaç saat içerisinde teslimat yapılmasının mümkün olamayacağını düşündüğüm için böyle bir olaya hiç ihtimal vermedim. Kargocu eleman yukarı çıktı, bizim departmana geldi ve “Caner Öncel?” dedi. “Muhtemelen başka bir şeydir” diye düşünerek paketi açtım ve az önce sipariş verdiğim ceketi görünce yeminle söylüyorum zaman kavramını yitirdiğimi falan düşündüm. Baya şaşırdım yani.
Gönderen firmanın adresine bakınca olay anlaşıldı tabi. Sen git saatlerce internette dolaş, site site gezip ürünlere bak ve yüzlerce mağaza arasından hemen iki blok arkandaki spor giysiler satan komşundan sipariş ver. Ben onlara şu alım-satım yapılan sitelerden birinde rastlamıştım ve sipariş verirken ne adreslerine ne de bulundukları şehre dikkat etmemiştim. Adamlar bize o kadar yakınlar ki, kargo firmasına gitmek yerine direkt bizim ofise gelselerdi çok daha hızlı bir teslimat olabilirdi, o derece. Hatta kargocu elemanların “Bunu şu arkadaki ofise teslim eder misiniz lütfen” diyen arkadaşı görünce kendileriyle dalga geçildiğini düşündüklerinden adım gibi eminim.
İlginç bir deneyim oldu, bu vesileyle gidip komşuyla da tanışmış bulunduk. Hemen her gün öğle aralarında yemeğe giderken önlerinden geçiyoruz ama dışardan bakınca toptancı gibi göründükleri için perakende satış yapıp yapmadıkalarını sorma ihtiyacı hissetmemiştik. İşte vesile bu ya yeminle söylüyorum içeri girince hazine bulmuş gibi sevindim. Söylediklerine göre Türkiye’nin en büyük Nayk mağazalarından birilermiş. Bu bir tarafa farklı markalara ait 3XL, 4XL ve hatta 5XL spor ürünler havalarda uçuşuyor. Netice itibariyle dermanı gökte ararken yerde buldum ve en azından spor giysiler için büyük beden sorunum çözülmüş gibi görünüyor. Çok şükür.
Benzer Yazılar
Esneyen insanlara bağırma dublajı yapan reklam
Esneme olayını bağırma ile ilişkilendirip bu tür bir reklam filmi hazırlamak gerçekten takdire şayan. Her ne kadar pazarlanmaya çalışılan ürün dünyanın en dandik ticari girişimi gibi dursa da reklamı an itibariyle sosyal medyada fenomen olmuş durumda.
Bu arada Youtube yasağı hala devam ediyor mu? Ben DNS kullandığım için olsa gerek herhangi bir sorun yaşamadan girebiliyorum. Valla yasak kalktıysa söyleyin, sırf diğer sitelere video yüklemekten hoşlanmadığım için GAG serisine henüz 4. videoda ara vermek durumunda kaldım.
Benzer Yazılar
Köylerine ayna ile güneş ışığı taşıyan Norveçliler
Norveç’te Rjukan isimli bir köy varmış. İki dağın tam ortasında kurulan ve dolayısıyla hiç güneş görmeyen bu köyde insanlar pamuk gibi bembeyaz tenlerle ortalarda dolaşır, boş vakitlerinde de “Böyle bir yere köy mü kurulur ulan?” diyerekten atalarına sövüp dururlarmış. Hal vaziyet böyleyken, günlerden bir gün köy ahalisinden biri sinirlenip muhtara çıkmış. “Hacı dayı” demiş, “Bu böyle olmayacak. Raşitizm hastalığıyla ünlü dünya üzerindeki tek köyüz. Dövlet bu işe bir hal çare bulsun, iki dağın arasında köy mü olurmuş hele!” diye atarlanmış. Muhtar düşünüp bir an “Ne var Türkler’de iki bayram arası düğün yapmıyorlar mesela?..” diyecek olmuş amma bunun çok da iyi bir fikir olmadığına kanaat getirip susmuş. Köstekli saatine bakmış, kasketini çıkarıp bir müddet kafasını kaşımış, dede yadigarı tablasından aldığı filitresiz sarma cıgaralardan birini yakıp “Tamam Jöherberglerin Dıvankof sen çok dillendirme mevzuyu ahali işkillenmesin, ben gidip kaymakam beylerlen konuşuvicem” demiş…
Günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları kovalamış. “Köye güneş gelecek” söylentileri türkülere karıştığı sırada; son eşkıyalar Norveç dağlarından göçüp gittiği, ekine kıran giren mevsim, bebeler meme emmez oldukları vakit uzaklardan devlet babanın motörlü tomofilinin gürültüsü duyulmuş.
Ahali tomofili davullarla zurnalarla, kurbanlar keserek karşılamış. Uzun yoldan gelen sinirli memurlar “Devlet size ayna gönderdi, bunu şu dağların tepesine kuracaksınız. Doğru açıyı tutturursanız köyünüze güneş gelecek” deyip, tüm teçhizatı köy meydanına indirip geldikleri gibi geri dönmüşler…
Neyse uzatmayalım, şu veya bu şekilde sonuç itibariyle köylerine tadımlık da olsa güneş ışığı sağlamış garibanlar.
The kaynak: http://www.trtturk.com/haber/norvec-koyune-ayna-ile-gunes-dogdu.html
Benzer Yazılar
Bizim evde sıradan bir gün
Yoğun geçen bir günün ardından insan evine geldiğinde az biraz huzur bulmak istiyor. Hani çok öyle sofistike şeylerin peşinde değilim, yok efendim çakralarım açılsın, ne bileyim feng şui şeyleri olsun diye düşünmüyorum. Sessiz sakin, mümkünse derli toplu ve temiz bir ortama merhaba diyeyim bana yeter.
Yukarıda gördüğünüz fotoğraf bizim evin giriş kısmına ait. İnanın içeri her girdiğimde karşılaştığım bu manzara hayata bir kere daha küsmeme neden oluyor. Evet evet, duvardan sarkan o çirkin internet kablolarından bahsediyorum. Arkadaş böyle ayaküstü, böyle serkeş bir dekorasyon olamaz. Ne vardı şu evi yaparken adam akıllı her yere telefon girişi koysalardı da modemi bir odadan diğerine taşıyacağız diye bu tür üçüncü sınıf girişimlerde bulunmak zorunda kalmasaydık.
İnsanın huzuru kaçıyor yeminle. Yahu her şey tamam bir o kablolar gözüme batıyor. Ama şu beyaz kablo kanallarından almayı düşünüyorum, duvara böyle boylu boyunca şerit halinde çakarız en azından muntazam bir görüntü elde etmiş oluruz. Tasarım işleriyle ilgilenen adamlarız, ev dekorasyonumuz da bu yanımızı yansıtmalı sonuçta.
Benzer Yazılar
Aşırı gerçekçi simulasyon izlerken korkudan aklı çıkan eleman
Bu videodan anlıyoruz ki yanınızda eşek şakası yapmayı seven şerefsiz bir arkadaşınız varken aşırı gerçekçi 3D simülasyon şeysilerini denemeye kalkışmayacakmışsınız. Yalnız eleman kendini nasıl kaptırdıysa ne tırstı ha. Bu arada videoyu görüntüleyemeyen dostlarımız Deylimoşın üzerinden izlemek için şu bağlantıyı kullanabilirler. Ben anlamıyorum ki bu Youtube kapalı mı açık mı. Biri yine yasaklandı diyor, beriki yok ben girebiliyorum sorun yok diyor. Sırf bu kargaşa yüzünden GAG olayını da askıya almak zorunda kaldık anasını satayım.
Benzer Yazılar
Seyir halindeyken patlayan araba
LPG’li araçlardan zaten ufaktan kıllanırdım bu videodan sonra hepten tırsar oldum. Demekki öylecenek yolda giderken de patagüm diye patlayabilme potansiyeli varmış bu meretlerin. Tevekkeli değil kapalı otoparklara LPG’li araçları almıyorlar, önceleri kızardım ama yerden göğe kadar haklılarmış valla. Harbiden ama, şöyle bir durup düşününce o basınçla bagajda saatli bombayla seyahat etmek gibi bir şey. Tamam benzin de tehlikeli diyorlar ama en azından onun durup dururken depoyu patlatma gibi bir riski yok, ateş lazım ona.
Benzer Yazılar
Dişlerini yarı otomatik tabanca ile fırçalayan çılgın Japon
Bana soracak olursanız artık birilerinin bir şekilde insan nüfusunu kontrol altına alması gerekiyor. Şu videoyu gördükten sonra anladım ki zamanı gelmiş. Yeminle söylüyorum her şeyi anlarım, ne bileyim kurbağadan terlik yapılmasını veya beton mikseri yarışları düzenlenmesini hepten anlarım ama yarı otomatik tabancaya diş fırçası bağlayıp diş fırçalamak benim gibi bir adam için bile aşırı derecede mantıksız. Nasıl ettin, ne düşündün de bu iki bambaşka obje arasında böyle bir bağlantı kurdun be hey Allah’ın Japonu?..
Benzer Yazılar
Matkabın hayatımızdaki yeri ve önemi
Matkap… Nerden baksanız yüzlerce yıllık tarihi olan, ilkel kabileler tarafından bile kullanılmış bulunan; hayatı kolaylaştırmak için vücut bulmuş mucizevi alet. Çoğumuzun evinde vardır, olmayanlar da eminim bir gün sahip olma hayalleriyle kendilerini avutuyorlardır zira matkap kullanmak keyiflidir, zevklidir. İrili ufaklı, darbeli, kırıcı etkili onlarca çeşit matkap bulunur ve bu matkaplardan herhangi biri ile herhangi bir yeri delmek bünyede yoga etkisi oluşturur. Çelik uçlar dönüp duvarları haşat ettikçe fani bedeninizden uzaklaşır, iç sesinize kulak vermeye başlarsınız, eğer bunu yeterince uzun süre yaparsanız ruhani açıdan tarifi mümkün olmayan bir doyuma ulaşırsınız.
Bu yazıyı tüm bunların bilincinde olarak yazıyorum. Evet, ben de herkes gibi matkap kullanmakan keyif alıyorum. İmkanım olsa her akşam işten eve geldiğimde elimi yüzümü yıkadıktan hemen sonra oturma odasının duvarlarına rastgele birkaç ufak delik açarım. Bunu alışkanlık haline getirir, düzenli olarak yaparım. Böyle bir şeyi kim istemez ki? Ama o iş öyle olmuyor işte. Ne yazık ki biz insanlar sosyal varlıklar olarak yazılı olan ve olmayan çeşitli kurallar bütünüyle birlikte yaşıyoruz ve yine ne yazık ki o kurallardan bazıları diyor ki “Bu mereti ancak diğer insanları ölümüne rahatsız etmediğin sürece, belli saatler içerisinde kullanabilirsin“. Hani hepimiz çırılçıplak soyunup sokaklarda bir o yana bir bu yana koşuşturmak isteriz ve fakat diğer insanlar bu durumdan hoşnut olmayabilirler diye yapmayız ya hah işte aynı nedenle matkabı da öyle canımız istediği zaman, günün herhangi bir saatinde kullanamayız. Kurallar bizden diğer insanların yaşamlarına, onların matkap sesi duymama özgürlüklerine saygı göstermemizi bekler. Biliyorum, can sıkıcı bir durum ancak an itibariyle bu kurallarla yaşıyoruz…
Arkadaş öldük öldük, canımız çıktı yemin billah ediyorum. Yan ofisimizde tadilat yapan adamlar bir haftadan uzun süredir dele dele doymadılar. Hayır bir insan bunca süre neyi deliyor olabilir harbiden aklım almıyor. Resmen duvarlar dile geldi artık “Ne olur bizi delmeyin ağbi…” diye yalvarıyorlar. En son bunları küçük el matkapları kesmemeye başladı, kapıya o asfalt kırmakta kullanılan sarı renkli traktör-vari havalı şeylerden dayadılar party hard biçimde delmeye başladılar. Hatta bu zımbırtıyla bir ara bizim su tesisatını falan patlattılar.
Vallahi biz anlayışsız insanlar değiliz, olacak, elbette tadilat yapılacak ama bu kadar uzun süre de kusura bakmasınlar kimsenin canı dayanmaz. Bilişim firmasıyız, çağrı merkezimiz var, telefondaki müşteriler dertlerini anlatmaya çalışırlarken arkadan şantiye sesleri duyuyorlar. Ne bizim kızcağızlar adam akıllı konuşabiliyorlar ne karşıdaki vatandaşlar konuşulandan bir şey anlıyorlar. Hele bizim development departmanı… Görseniz inanın halimize acırsınız, hepimiz gün boyu kulaklıklarla yüksek sesle müzik dinliyoruz ancak yine de kesmiyor çünkü olay sadece ses değil, hiper bir titreşim de söz konusu.
Bir gün iki gün anlaşılabilir de bunca zaman insanları rahatsız etmenin, beyinlerine darbe vurmanın bir anlamı yok. Hayır bulunduğumuz sitenin kuralları var bir de, sözde bu tür çalışmalar ancak saat 6′dan sonra yapılabiliyor ama bizim amcalara hak getire, kimsenin gelip uyardığı da yok kırlarda özgürce koşan yabani atlar misali bütün duvarları aralıksız deliyorlar.
Abarttığımı düşünen arkadaşları kendi elcağızlarımla kaydettiğim, farklı boy ve ağırlıklardaki matkaplara ait seslerden oluşan aşağıdaki dosyayı dinlemeye davet ediyorum. Bir yandan da sabah akşam susmayan bu seslerin arasında kod yazmanın nasıl bir şey olduğunu hayal etmeye çalışsınlar. İş verimimiz düştü, stres olduk, yorulduk yav… Bakü-Ceyhan petrol boru hattı inşaatının ortasında kod yazıyor gibiyiz resmen…
MatkapBenzer Yazılar
Ekmek kullanarak balık avlayan kuş
Bu videoyu izledikten sonra “Kuş beyinli” tabirinin anlamsızlığına bir kere daha vakıf oldum. Yeşil Balıkçıl isimli bu kuş türü baya baya insanlar gibi balık avlıyor. Daha önce kargaların da buna benzer bir atraksiyonlarına şahit olmuştum, onlar da kolay yoldan ceviz kırmak için yaya geçitlerini ve trafik ışıklarını kullanıyorlardı. Arabalar için yeşil yanarken cevizleri yaya geçidine bırakıp uzakta bekliyorlardı, kırmızı yanıp arabalar durduğunda ise gelip bir güzel kırılan cevizleri gömüyorlardı. İlginç valla. Bu arada Youtube’a bağlanamayan arkadaşlar videoyu şu bağlantı aracılığıyla izleyebilirler.
Benzer Yazılar
Dünyadaki bütün insanlar tek bir yerde toplanırsa nasıl görünür?
Dünya üzerinde 7.2 milyar insan olduğu tahmin ediliyor. Elin yabancıları, koca dünyada yaşayan tüm bu insanları örneğin ABD’deki Büyük Kanyon‘da toplasaydık nasıl bir görüntü ortaya çıkardı diye merak etmişler ve bunu elektronik ortamda tam ölçekli olarak resmetmişler. Sonuç gerçekten “Yok ebesinin hörekesi” dedirtecek kadar şaşırtıcı. Yani bu tabloya bakınca koca devranın anasını buncağızcık insan evladı mı ağlatıyor diye sormadan edemiyorum. Dünya küçüldü insanlar yayıldı falan diyoruz ama ufak bir kıyaslama yapınca, gezegen üzerinde bahçelerimizdeki karınca kolonileri kadar bile varlık göstermiyormuşuz. Sivilce gibi ufacık bir tepecik olarak içimizde bu kadar büyük bir nefret barındırıyor ve “Sen yeme, bana kalmayacak” diye diğerlerine böylesine zulmediyoruz ya, Allah da bizi kahretmesin.
Benzer Yazılar
Şişme bota saldıran korkunç köpekbalığı
Jaws filmini özellikle seksenli – doksanlı yılların çocukları iyi bilirler. Bu film şahsen bir çok gece kabuslar görmeme, kan ter içinde tırsarak uyanmama neden olmuştur. Filmin gaddar esas oğlanı olan köpekbalığı amcamız intikam peşinde koşan ve abartılı derecede zeki bir hayvan evladıydı. Şimdi bu videoyu izleyince bir an için “Lan acaba?” dedim. Bu da acaba Jaws gibi zeki olduğu için mi böyle şişme botu patlatıp üzerindekileri afiyetle yemeye çalışıyor yoksa önüne çıkan ilk şeye hunharca saldıran dingil bir hayvanat mı. Neyse her iki şekilde de o botun üzerinde olmak istemezdim, çocukluk korkularımı hatırladım resmen.
Benzer Yazılar
Oğlum bak git’in ecnebi hardcore versiyonu
Van’da yaşadığım dönemlerden hatırladığım bir söz var, özellikle çekişmeli geçen mahalle maçları sırasında kafasına çok sert darbe alan elemanlar için “Beyni bağa döküldü” derlerdi. Bu videoyu izleyince iç sesim pembeli kız için aynı cümleyi tekrarladı. Yav arkadaş o nasıl bir kin nasıl bir nefrettir öyle? Çocuğunu mu öldürmüş ne yapmışsa insan evladının beynine kürekle öyle vurulmaz yani. Ortaçağ headshotu yaptı mübarek.
Benzer Yazılar
F-16 savaş uçağı kokpitinden dünyaya bakmak
Bütün askerlere saygım sonsuzdur ancak savaş uçağı pilotlarına çocukluğumdan beri ayrı bir hayranlık, ayrı bir sempati beslemişimdir. Adamlar süperler yav, ara sıra Yutup’da Yunanistan uçaklarıyla bizimkilerin yaptığı it dalaşı görüntülerini izliyorum (ki bu videoları öyle ulu orta yerden izleyebiliyor olmam da ayrı bir ilginçlik tabi), normalde benim “Allaaaaah vuracak herif, yemin ediyorum vuracak! Hüseyiiin lan bonba at bi’şey yap!” diye çığırtkanlık yapacağım bir olayın ortasında, sanki kahvede çay içiyormuş gibi sakin ve karizmatik bir ses tonuyla “Kartal gözü 8 yönünden iks profiline kambovşın, ovır ovır” falan diyorlar, yeminle bitiyorum. Tabi adamlar bunun için eğitim alıyorlar ki zaten bildiğim kadarıyla ordu birimleri arasında yetiştirilmesi en masraflı olanları da savaş uçağı pilotları. Allah kendilerini başımızdan eksik etmesin.
Evet böyle bir hayranlık söz konusu ancak tutup bir F-16′ya biner misin derseniz “Huhoha!” derim. Zamanında bir anlık gazla bindiğim, şu 2. sınıf lunaparklarda bulunan balerina zımbırtısını bile bağıra çağıra durdurtup inmiş adamım ben. Kıçım yere yakın olacak benim, yüksekler, adrenalin arttıran olaylar kesinlikle bana göre değil. Bu nedenledir ki şu yukarıdaki videodaki sivil amcanın yaptığı şeyi asla ve katta yapmam, giderim İzmit fuar alanındaki yapay gölde pedallı tekne kiralar sakin sakin takılırım.
Benzer Yazılar
Ceza’dan daha hızlı rap yapan mezatçı
Sıkı bir takipçisi olduğum Cezmi Dayı sayesinde tanıştığım bu şaheserin kısa sürede bağımlısı oldum. Zaten rep seven adamım, sabah akşam açıyorum müzik niyetine dinliyorum. Adamda harbiden büyük yetenek var, Ceza’yı geçtim Busta Rhymes olsun, eski okuldan Twista olsun eline su dökemez yemin ediyorum. Buna rağmen plak şirketlerinin kapısını çalmak yerine tutmuş açık artırma yöneticiliğini tercih etmiş. Gerçi biraz araştırdım da bu amcamız yalnız da değilmiş, Kanada’da mı Teksas’da mı nerdeyse böyle kovboy şapkalı mezatçılar bir araya gelip kendi aralarında kim daha hızlı deyu yarışmalar düzenliyorlarmış. Hem de freestyle.
Benzer Yazılar
Boğaz Köprüsünde Godzilla dehşeti!
Geçenlerde gündemden uzaklaşmak ve biraz olsun kafa dağıtmak için ev arkadaşım Bünyamin’le birlikte şu yeni çıkan Godzilla filmine gittik. Tabi yine her zaman olduğu gibi Arasta Park sinemalarında. Laf aramızda bu mekanla tanıştıktan sonra diğer sinema salonlarının hiçbiri kesmez oldu, resmen konfor açısından beklentilerimizi yükseltti diyebilirim.
Neyse filmin ilk yarısı bitip sigara molasına çıktığımızda her ikimiz de sinir olmuş biçimde para iadesi istemekten bahsetmeye başladık zira hem sıkıcıydı hem de “Oha, nassı yani?” dedirtecek türden kötü bir sürpriz barındırıyordu. Ayaklarımızı sürüye sürüye girdiğimiz ikinci yarı ise bütün olayı kurtardı. Yoğunlaştırılmış biçimde hem görsel hem de işitsel bir şölen hazırlamış amcalar. Bir de bizim bulunduğumuz 5 numaralı salonda dolbi dijital sörraund hiper bilmem ne ses sistemi varmış, ağzımız açık izledik çıktık filmi.
İlk yarısında sıkılp ve hatta esas oğlan ile ilgili biraz moraliniz bozulup, ikinci yarısında ise sizi memleketin iğrenç, kokuşmuş siyasi polemiklerinden uzaklaştırıp deşarj olmanızı sağlayacak bir film arıyorsanız Godzilla’yı tavsiye ederim.
Benzer Yazılar
Anaokulu öğretmenin anlattığı hipnotize edici hikaye
Bu öğretmenimiz Cezmi Dayı’nın bulup gün ışığına çıkardığı cevherlerden biri. Kendisi tahmin ediyorum ki okul öncesi eğitim hakkında ihtisas sahibi ve küçük çocuklara hitaben yine eğitici bir hikaye anlatıyor. Yalnız ilginç şekilde videonun hipnotize edici bir tarafı var ve 30 yaşında bir birey olarak benim üzerimde de etkili oldu. Atların hızlandığı, zaman zaman yavaşladığı hikayeyi sonuna kadar istemsizce takip ettim, kapatamadım. Yeri geldi geri sarıp “Demek üstünden geçemiyoruz… Hımm…” şeklinde yorumlar yaptım. Finalde deve ulaştığımız zaman bitmesi resmen bir parçamı eksik bıraktı, üzerinden mi geçeceğiz içinden mi geçeceğiz bilmiyorum. 2. bölümü merakla bekliyorum.
Tıkır… Tıkır da tıkır… Aaa! O da ne?..
Benzer Yazılar
Filmlerde ve gerçek hayatta olaylar
Filmlerde yaşanan olayların gerçek hayata uyarlandığı videolar son zamanlarda baya popüler olmaya başladı. Fransız komedyenlerin başlattığı bu akımın ilk iki örneğini biz de daha önce şurada ve şurada paylaşmıştık. Sıkı bir sinemasever olarak bu videolar aracılığıyla aklın yolunun bir olduğunu görmek gerçekten hoşuma gidiyor. Örneğin aksiyon filmlerindeki kovalamaca sahnelerinde yoldan geçen herhangi bir arabanın arkasına takılan veya kasasına atlayan elemana kimsenin bir şey dememesine her zaman sinir olmuşumdur. Tamam hani filmlerden hiper gerçekçilik falan beklemiyorum ancak seyirciyi bu kadar yemek de hoş değil. Normalde yoldan geçen bir arabanın kasasına atlamak şöyle dursun, hasbelkader kolun bacağın çarpması bile doğala özdeş levye aromalı dayak yeme nedeni.