Quantcast
Channel: Eğlencelik – Egonomik
Viewing all 283 articles
Browse latest View live

Hangi partiye oy vereceğime bir türlü karar veremedim

$
0
0

Bu sabah evden çıkarken, her zaman olduğu gibi yine “Seçimler yaklaşıyor, hangi partiye oy versem acaba?” diye düşünüyordum. Tabi, sizin de bildiğiniz üzere bu şartlarda tercih yapmak gerçekten çok zor. Partilerin seçim propagandası yapan araçlarının o karşı konulamaz cazibeleri insanı her seferinde siyasi görüş değiştirmek zorunda bırakıyor. Örneğin ofiste çalışırken, son derece kötü ses sistemleriyle bangır bangır bağırıp kulak tırmalayan seçim otobüslerinin “Ooooylaaar Mehepeye oooylaar Mehepeyee!..” türü çağrılarına kayıtsız kalmayı başaramıyor, “Bu iyi bağırdı en iyisi buna oy vereyim ben” demekten kendimi alamıyorum. Evet, belki konsantrasyonum sürekli tacize uğruyor, verimim düşüyor, yaptığım işin ağzının orta yerine sıçılıyor ancak bu otobüsler de olmazsa insanlar hangi partiye oy vereceklerine nasıl karar verecekler, değil mi?

Oğlum bu nedir lan? Allah, peygamber aşkına Nazi Almanyasında mı yaşıyoruz ya? Arabalarla dolaşıp insanları huzursuz etmekle, asla razı olmamalarına rağmen onların ceplerinden para alıp araba giydirmekle, o arabaları günün her saati patatiz soğan satan seyyar satıcılar gibi çığırtmakla oy toplamanın mantıklı bir fikir olduğuna bu siyasileri kim inandırdı? Hitler mi?

Ben bu tutumu insan zekasına hakaret sayıyorum arkadaş. Yani insanlara “Malsınız lan siz, kafanıza çaka çaka iyi parti olduğumuzu söylemezsek siz kime oy vereceğinizi bilemezsiniz” demenin bir yolu bu. “Cehepe bu seçimde çok süper propaganda arabası giydirmişti, dikkat ettim Akepe’den daha güzel türküler okudu ve mahallede en az 4 tur fazla attı…” diye düşünüp Cehepe’ye oy vermeye karar veren bir insan evladı olabilir mi?

Öyle deme Caner ne mallar var” falan demeyin, hele hele makarna kömür türü demagojik olaylara hiç girmeyin aramız bozulur. Esas mallar bu siyasiler, insanların hayat görüşlerini kıçı kırık bir minibüs ve iki ucuz hoparlör ile değiştirebileceklerine inanıyorlar.

Şu seçimler bir an önce bitse de kurtulsak.

Benzer Yazılar


Nedir bu firmaların “taahhüt” bağımlılığı?

$
0
0

Harbiden nedir bu açgözlülük, bu bağlama hevesliliği? Sağılacak inek miyiz lan biz? İnternet istiyorsun 24 ay taahhüt istiyorlar, cep telefonu kullanmak istiyorsun 12 ay taahhüt yapacaksın diyorlar. Kimileri için bu durum rahatsız edici olmayabilir ancak esasen bu firmalar, daha doğrusu sayısı son derece az olan tabiri caizse tekel konumundaki firmalar gelirlerini garanti altına almak üzere biz tüketicilerin seçme özgürlüklerini zincire vurma hakkına sahipler, gayet meşru ve yasal bir hak bu. Devlet baba “Evet yapabilirler” diyor.

Sizce de bu işte bir yanlışlık yok mu?

Sistem bizleri zaten dünyadaki diğer örneklerine kıyasla daha yüksek ücretler karşılığında daha düşük hizmetlere razı olmak durumunda bırakıyor. Bunu zaten hepimiz mecburen kabul ediyoruz, yani eve internet bağlatırken modemden çıkan kablolardan birinin kaba etlerimize monte edileceğini biliyoruz. Fakat çıkıp “Sana bu interneti veriyoruz ancak önümüzdeki 2 yıl boyunca bizim kölemiz olmayı kabul edeceksin. Hizmet süresince en başta söz verdiğimiz hızda bir bağlantı sağlayamayabiliriz, kesintiler olur, yavaşlıklar olur, inek içer dağa kaçar fakat her ne olursa olsun her ay ücretini tıkır tıkır ödeyecek, hiçbir koşulda caymayacaksın. Olur da bizden daha iyi hizmet veren, daha uygun alternatifler bulursan kesinlikle gitmeyeceksin yoksa pipini keseriz!” dedikleri zaman bende şalterler atıyor. Böyle taahhüt mü istenir lan? Tefeci elinden çıkmış gibi.

Oldu o zaman Migros’ta taahhüt istesin, kasiyerler müşterilere üzerinde “Allah belamı versin 2 yıl boyunca sadece sizden alışveriş yapacağım. Karfur’a gidersem iki gözüm önüme aksın” yazılı sözleşmeler imzalatsınlar, diğer marketleri tercih etme hakkını kullanmak isteyenlere de domatesi deterjanı iki katı daha pahalıya satsınlar. Olmuşken tam olsun yani.

Benzer Yazılar

Türk sinemasından zaman yolculuğu temalı bir film: Zaman Makinesi 1973

$
0
0

Türk filmleri için, özellikle komedi türü konusunda son derece seçici biri olduğumu söyleyebilirim. Bizim sinemacılar genellikle maddi açıdan belirli bir doygunluğa erişmedikleri için tamamen ticari amaçlara yönelik filmler yapmayı tercih ediyorlar. Bunun bir neticesi olarak sektör, zeka gerektirmeyen, basit ve bayağı esprilerle dolu, osuruk sesleri ile güldürmeyi amaçlayan komedi filmleriyle dolup taşıyor. Tabi bu biraz da arz talep meselesi, neticede kabul etmek her ne kadar zor olsa da insanların büyük çoğunluğu beyin yormayı gerektirmeyen hareketli görüntülere bakıp bakıp gülmeyi seviyor.

Zaman yolculuğu, geçmişe veya geleceğe gitme temalı filmere de her zaman özel bir ilgim olmuştur. Türk sinemasında çok fazla işlenen bir konu değil, bu konudaki yapımlar bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda. Bu yüzdendir ki Zaman Makinesi 1973 isimli bir film yapıldığını görünce birazcık heyecanlandım.

Her ne kadar fragmanı “Sakın beni izlemeyin, sıradan bir komedi filminden farkım yok” diye bağırıyor olsa da ilgi çekici konusu vesilesiyle kendisine şans tanımayı düşünüyorum. 14 Mart tarihinde vizyona girecekmiş, sinemaya gider miyim bilmiyorum ama DVD’si çıktığında kesinlikle izlemeyi düşünüyorum.

Benzer Yazılar

Haftanın fenomen videoları: Egonomik GAG #1

$
0
0

Hafta ortasına geldiğimize bakmayın aslında bu videoyu geçtiğimiz Pazar günü paylaşmayı düşünüyordum ve fakat üzerinize afiyet biraz rahatsızlandığım için fırsat bulamadım. İşin aslı bunu adet haline getirmeye niyetliyim, yani her hafta kısa kesitlerden oluşan ortalama 15 dakikalık derleme bir video paylaşacağım. İçerisinde teknolojik gelişmeler, komik anlar ve rastladığım bilimum ilginçlikler olacak. İsmine de Egonomik GAG serisi demeyi uygun buldum. Çakma bir isim gibi görünüyor ancak ne bileyim aklıma daha iyisi gelmedi.

Böyle bir olay nerden esti diye soracak olursanız, ara sıra böyle güzel, hoşuma giden videolara denk geliyorum ancak genellikle süreleri çok kısa olduğu için siteye konu açıp yayınlamaya elim gitmiyor. Bu şekilde hafta boyunca rastladığım videoları çantaya atarım, haftasonu gelince de toptan mix yapıp paylaşırım, çok iyi olur çok da güzel olur diye düşündüm. Sizler de “Şöyle de olabilir, böyle olsa daha güzel olur” türü önerilerde bulunabilir ve hatta sitenin içerik önerme bölümünden denk geldiğiniz eğlenceli videoları gönderebilirsiniz.

Son olarak, GAG serisine dilediğiniz zaman egonomik.com/gag/ adresi üzerinden ulaşabilirsiniz.

Benzer Yazılar

Street Fighter’ın fan yapımı kısa filmi

$
0
0

Hey gidi günler hey, şimdiki gençler için Street Fighter alelade, belki de nostaljik bir oyun olabilir oysa bizim neslimiz için gizli gizli gidilen ateri salonlarının oksijensiz, karanlık ortamlarında rakibe meydan okumanın, er meydanlarında vuruşmanın ve yenildikçe işi çirkefliğe vurmanın ete kemiğe bürünmüş haliydi. Çoğu babayiğit sivilceli dönemlerini Steet Fighter başında geçirmiş, erkekliğe ilk adımlarını ateri makinelerinin çıkardığı 8 bitlik “aduket” sesleri eşliğinde atmıştır. Bugün hayata karşı yenildikçe tekrar ayağa kalkabilecek gücü kendimizde bulabiliyorsak bunu biraz da her an bohçasını alıp uzaklara gitmeye meyilli, dünya malında gözü olmayan Ryu’ya borçluyuzdur.

Benzer Yazılar

LEGO kullanılarak yapılan klavye

$
0
0

LEGO ile yapılan motorlu testere, LEGO ile yapılan otomobil derken tam “Bu küçük oyuncaklarla daha ne yapılabilir ki?” dediğim bir anda karşıma LEGO ile yapılan klavye çıktı. Tamam klavye konusu ilgi alanıma giriyor bu vesileyle olayın arkasındaki amcayı takdir ediyorum ancak şu var ki kızmadan da edemiyorum. Yahu arkadaş madem bu kadar bol vaktiniz var gidin bari daha faydalı şeyler için harcayın. İnsanlığa faydayı falan geçtim kendinize faydanız olsun. Yok ille de egonuzu tatmin etmek, takdir toplamak niyetindeyseniz bari daha karizmatik yollar deneyin, küçük küçük oyuncaklarla nereye kadar.

Benzer Yazılar

Polisten “Bi tane versene be, hadi be” diye biber gazı isteyen adam

$
0
0

Sigara isteyeni, para isteyeni gördük de “Bi tane gaz versene be, hadi be” diye polise musallat olanını şahsen ilk defa görüyorum. Fırından ekmek istiyormuş gibi gayet rahat bir tavır içinde olan amcanın haleti ruhiyesini gerçekten anlamaya çalışıyorum. Hayır ne yapacaksın be adam? Vermezler de hadi oldu da verdiler diyelim, biber gazı kapsülünü alıp nereye götüreceksin? Ne tür bir amaç için kullanacaksın?

Benzer Yazılar

Leptopun adaptörünü ofiste unutmak

$
0
0

Az önce eve girdim, üstümü başımı değiştirmeden, her zaman yaptığım gibi önce bilgisayarı çantasından çıkarıp masanın üzerine koydum ve bu acı gerçekle karşılaştım. Oysa ne güzel her şeyi kurmuştum kafamda. Saat 9 gibi sinemaya gideceğimiz için öncesinde hemen kompüter makinesini açar, yemek söyler o arada da iki el Splintır Sell oynarım diyordum. Bayadır kıtalararası ajanlık yapmadığım için nasıl da canım çektiydi, “E” tuşuna basıp sinsi sinsi adam öldürecektim. Bu nasıl bir acıdır Yarabbi? Bu nasıl bir “Akılsız başın cezasını ayaklar çeker” imtihanıdır. Şimdi yok yere Sem Fişır hayalleriyle sabırsızlık içerisinde teptiğim o yollardan gerisin geriye döneceğim ve nerden baksan Paladin üssünde plan yaparak geçirebileceğim 1 saati kendi kendime sövmekle geçireceğim.

Leptopun adaptörünü unutmak nedir ya? Bilgisayarcı milletindensin lan sen, asker için silah neyse senin için de adaptör o yani nasıl unutursun…

Neyse ofise gidiyorum ben, beni beklemeyin siz oynayın…

Benzer Yazılar


Haftanın fenomen videoları: Egonomik GAG #2

$
0
0

Stüdyoda sinek besleyen muhabir, polisten biber gazı isteyen emmi, canlı yayın kazaları ve daha nice atraksiyonlar haftanın fenomen videoları derlemesinde.

Benzer Yazılar

İzmit Arasta Park sinemaları beni çok şaşırttı

$
0
0

Ev arkadaşım Bünyamin 300 Spartalı’nın hayranı, şu 2. filmin çıkacağı haberi geldiğinden beridir de “Gidelim, kesin gideceğiz bak” diye başımın etini yiyip duruyor. Ben de esasen ilk filmi, ideolojisini bir kenara bakıp “eğlence” gözüyle değerlendirince beğenmiştim ancak ikinci filmden gerçekten hiç umudum yoktu. Zaten 300 gibi kült haline gelmiş filmlerin devamlarının çekilmesi her zaman büyük risk taşır. Ne kadar güzel bir iş çıkarmış olursanız olun, izleyiciye öyle sağlam yenilikler sunmanız gerekir ki “He lan bu da güzel olmuş ha!” desinler. Bu açıdan 2. film beni hayal kırıklığına uğrattı diyebilirim. Baya böyle dizi havası vardı, yine aşırı kaslı ve az sayıdaki Yunanlılar, onur, çelik, ter, özgürlük diyerek Persli kıydılar. Zayıf bir hikaye eşliğinde 2 saatlik kıyım görüntüsü izledik diyebilirim, hatta o kadar çok kıydılar artık yorulmaya başlamıştık.

Ben afişinde 3D ibaresi gördüğüm filmlere özellikle gitmiyorum. Birkaç kez bu hatayı yaptım ve anladım ki bizimkiler bu işi beceremiyorlar veya sinemalardaki 3D teknolojisi henüz benim beklentilerimi karşılayabilecek düzeye erişmemiş. Görüntü net olmuyor, hızlı ve karanlık sahnelerde perdede ne olup bittiğini anlamak zorlaşıyor. Olay esasen filme gerçeklik katmak iken aksine gerçeklik hissi çoğunlukla sekteye uğruyor. Bir süre sonra gözlerin yorulması, baş ağrısının başlaması da cabası. Bünyamin’de benimle aynı fikirde olduğu için 300′ün standart versiyonunu izleyebileceğimiz bir salon aramaya başladık. Gördük ki lanet olasıca film her yerde sadece 3D olarak vizyona girmiş. Tam umudumuzu kaybetmek üzereyken, daha önce yolumuzun düşmediği Arasta Park alışveriş merkezinde CinemaPink isimli bir sinemada standart versiyonunun bulunduğunu gördük.

Alışveriş merkezleri o kadar yatırım yaparlar, çuvallarla paralar harcarlar ancak neden bilinmez aynı özeni web sitelerine göstermezler. Arasta Park’ın web sitesine bakınca, sinema olayını “Hadi bu da eksik kalmasın” diye bünyelerine dahil ettiklerinden neredeyse emin oldum. Filmin standart versiyonunu başka yerde bulamadığımız için, aşırı istekli Bünyamin’in de hevesini kırmamak üzere çıktık gittik. MyBilet’in sayfasında yanlış yazılmış, film orda da 3D imiş. Günümüzün boka sardığını düşündük, dandik bir salonda hem de iğreti bir 3D olayı ile film izlemektense biletleri iade etmeye karar verdik. MyBilet ve CinemaPink yetkilileriyle konuştuk, çözüm bulmaya çalıştık ancak en iyi ihtimalle Recep İvedik gibi diğer filmlere girebileceğimizi söylediler. Aslında biraz ısrar etksek iade de alabilirdik ama hadi bari gelmişken izleyelim dedik ve istemeye istemeye 300′e girdik.

Sinema katına çıkınca yeminle çok şaşırdım, ortamı görünce “İzmit’te böyle salon varmıymış ya” dedim. Adamlar İstanbul’dakilere oranla küçük ama bir o kadar güzel bir atmosfer oluşturmuşlar. Aynı şekilde salonlar da on numara olmuş, özellikle Dolphin’indeki dolmuş koltuklarından sonra yayıla yayıla oturduğum geniş, deri koltuklar (çoğu çiftli koltuk olarak tasarlanmış) bana insan yerine konulduğumu hissettirdi. İstanbul / Galeria alışveriş merkezindekine benzeyen, sinema keyfini katlayan harika bir mekan olduğunu söyleyebilirim. Bana göre tek eksisi ses sistemi oldu. 360 derecelik ses deneyimi diye reklamını yapmışlar ancak basslar beni malesef tatmin etmedi. Bilmiyorum belki 5 numaralı salon ile ilgilidir ancak diğer salonları da muhakkak deneyeceğim.

Haftasonlarını sinema ile değerlendirmeyi seven, patlamış mısır kokusu seven İzmitlilere kesinlikle öneriyorum. Daha önce denemediyseniz Arasta Part CinemaPink’a mutlaka gidin, ortamı görün.

arasta-park-sinema-2

arasta-park-sinema-3

arasta-park-sinema-4

Benzer Yazılar

Umut Sarıkaya – Kreatif Ekip

$
0
0

umut-sarikaya-kreatif-ekip
Umut Sarıkaya karikatürlerinin her zaman özel bir yeri olmuştur bende. Diğer çoğu ünlü karikatüristle olduğu gibi onunla da dünya görüşlerimiz pek uyuşmuyor ancak siyasetten çok mizaha ağırlık verdiği (olması gerektiği gibi) ve o gülmekten karın ağrıtan ince tespitlerde bulunduğu için hastasıyım. Site tasarımını değiştirdiğimden beri karikatür olayına pek girmiyordum zira çoğunun taraması dandik (küçük) olduğu için sayfanın ortasında at yelesine kelebek konmuş gibi bir durum oluşturuyorlardı. Bundan sonra böyle nispeten kaliteli olanlara rastladıkça paylaşmaya devam edeceğim.

Benzer Yazılar

Van’dan otlu peynir istiyorum

$
0
0

Vay arkadaş yemin ediyorum nerden estiyse kokusu burnuma kadar geldi. Eski bir dostu görmüş gibi hissettim bir an…

Daha önce bahsetmişimdir, babam öğretmen olduğu için (daha doğrusu eğitim-öğretimin farklı kademelerinde bir çok farklı şehirde görev yaptığı için) memleketi köşe bucak dolaştık. Hatta ben liseyi; birinci sınıfı Van, ikinci sınıfı Yalova ve üçüncü sınıfı Bergama olmak üzere üç farklı okulda okudum. Yani herkeslerden üç kat fazla lise arkadaşım var. Bu olay bana Karadeniz haricinde tüm şiveleri konuşabilme yeteneği kazandırdı diyebilirim. Van’da kaldığımız zamanlardan ise “Gelmiyisan? Apar beni… Torpah başan düşe” ve hatta “Kurmançi zani?” gibi o yöreye has ifadelerin çoğu lügatıma miras kaldı.

Van’dayken babamla çarşıda pazarda gezerdik, alışveriş yapardık. Peynirciler çarşısı isimli bir mekan vardı, ismi peynirciler çarşısıydı ama içinde etler, sütler, ballar ve diğer bilimum gıdalar açık biçimde orta yerde satılırdı. O kadar kötü kokardı ki anlatamam, içeri girince yüzüme vuran o kesif kokuya dayanamazdım. Yani biz de dahil olmak üzere Van ahalisinin yıllarca o mekandan beslenmesine karşın nasıl olup da tifo, kolera ve benzeri hastalıklara yakalanmadığı bilimsel olarak araştırılmalı bence. Tabi nerden baksanız 20 yıl öncesinden bahsediyorum, şimdiki halini araştırdım da o zamana göre gayet temiz, nezih bir mekan haline geldiğini gördüm.

van-peynirciler-carsisi

Tabi mekanı o kadar kötüledim ama ordan aldığımız otlu peynirleri de, özellikle top peşinde koşturmaktan fırsat kaldığı zamanlarda ekmek arası yapıp büyük bir keyifle löp löp götüren de yine bendim. Artık anılarımda yaşayan ve çocukluğumla özdeşleşmiş olan o kokuyu sonraları çok aradım. Bir kaç yerde paketlenmiş fabrikasyon versiyonlarını buldum “Van otlu peyniri” diye satıyorlardı ama yeminle söylüyorum o köhne çarşıdan aldıklarımızla uzaktan yakından alakaları yoktu. Adamlar benim gibi hasret çekenleri kandırmak için dandik dundik ticari girişimler yapmışlar.

Otlu peynir ne ola ki?” diyenler için kısaca izah edecek olursak, normalden biraz daha tuzlu, daha sert bir çeşit peynir düşünün. Yapım aşamasında içine yine Van’a özgü, dağlardan toplandığını bildiğim fakat esasen ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim bulunmayan bir çeşit ot, ince ince kıyılarak ekleniyor. Bidonlarda salamura ediliyor ve yukarıdaki fotoğrafta görebileceğiniz üzere yassı şekillerde satılıyor. İşin aslı batıda yaşayan kimselerin bu otun kokusundan pek hoşnut olmadıklarına şahit oldum, alışkanlık meselesi tabi. Benim gibilerin de burnunda tütüyor meret.

Gecenin bir yarısı aklıma düşen otlu peynir için Van’da bulunan pek kıymetli okurlarımdan ciddi ciddi bir iyilik isteyeceğim. Özellikle peynirciler çarşısından temin edilmiş, şöyle 5 kiloluk bir bidonu ücreti mukabilinde bana ulaştırmalarını rica edeceğim. Belki ev arkadaşım 120 kiloluk bu herifin neden mutfakta garip bir çeşit peynir yerken ağlamaklı olduğunu anlamayacak ama bana bu kıyağı yapan arkadaşımız eminim büyük sevap kazanacak.

Benzer Yazılar

Haftanın fenomen videoları: Egonomik GAG #3

$
0
0

Siz gene de benim söylediklerime pek inanmayın, Allah’ın işi bu sonuçta yağmur da yağar kar da…” diyen Azeri hava durumu sunucusundan dikiz aynası kullanmadan geri geri gidebilmesi ile övünen ve hemen akabinde kaza yapan şöföre, milyonlarca köpeğin saldırısına uğrayıp canlı kalmayı başarabilen bisikletliden canlı yayın kazalarına kadar onlarca fenomen video haftanın GAG’ında!

Benzer Yazılar

Siteme saldırarak sesimi kesemeyeceksiniz

$
0
0

Bugün sabahtan beri siteye yoğun bir saldırı var. Birilerinin kuyruğuna fena basmış olacağım ki insan üstü bir azimle, ara vermeden atak yapıp duruyorlar. Her ne söylediysem, kime söylediysem iyi söylemişim valla helal olsun bana. Yine olsa yine söylerim ve inanır mısınız söylemeye de devam edeceğim. Elinizden geleni ardınıza koymayın, korkakların yaptığı gibi karanlıkların arasından kalleşçe saldırmaya devam edin ama şunu da unutmayın: Bu sitenin arkasında WordPress’ten daha fazlası var, bu sitenin arkasında Malkoçoğlu var ve Malkoçoğlu’na DDOS işlemez!

Gerekirse anasayfaya bir HTML dosyası koyar düşüncelerimi bu vesileyle paylaşmaya devam ederim ama inanın sırf birileri istiyor diye pes edecek adam değilim. Site yayınını sekteye uğratabilirsiniz, geçici olarak down olmasını sağlayabilirsiniz ancak düşüncelerimi susturabilmek için bundan çok daha fazlasına ihtiyacınız var kahpe Antonyuslar!

Benzer Yazılar

Google’dan Adsense yayıncılarına 1 Nisan şakası: En çok kazanan gezegenler

$
0
0

Az önce Adsense yayıncı hesabı panelime girdim ve daha önce orada olmayan “En çok kazanan gezegenler ve uydular” başlıklı bölümü görünce uyku sersemi baya bir şaşırdım. “Ney?.. N-nasıl yani? Ne gezegeni lan?..” derken bugünün 1 Nisan olduğunu hatırlayıp şen oldum. Ne güzel bir şey, sağolsun Google güne gülümseyerek başlamamı sağladı. Böyle eğlenceli insanların varlık gösterdiği bir sektörde çalıştığım için bir kez daha mutlu oldum.

adsense-april-joke

Şakadır demi lan?..

Benzer Yazılar


İzmit’in buram buram kanalizasyon kokuyor olması

$
0
0

Ya birisi anlatmıştı ya da gavur sitelerinden birinde görmüştüm, adamlar kendi aralarında bizim buralardan “Arkadaş koca bir şehir nasıl olur da bok kokar…” diye bahsediyorlardı o kadarını hatırlıyorum. İzmit kokuyor arkadaşlar, özellikle bizim hem evimizin hem de ofisimizin bulunduğu Körfez Mahallesi tarafları bazen tahammül sınırlarını zorlayacak kadar kötü kokuyor. Şehir planlamasından veya altyapı olaylarından pek öyle anladığımı söyleyemem ancak eğer biz vatandaşlar bu iğrenç kokuya sıklıkla maruz kalıyorsak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki bir yerlerde bir şeyler son derece yanlış yapılıyor. Güneşli ve açık bir bahar gününe buram buram bok kokusuyla uyanmanın ne demek olduğunu anlatamam. Beş katlı süper görünümlü çikolatalı bir pastanın üzerine at sineklerinin konması gibi. İnsan camı açıp, balkona çıkıp şöyle derin bir nefes almak istiyor ve fakat ne mümkün. Zaten Kocaeli sanayi bölgesi olması dolayısıyla memleketin en kirli havalarından birine sahip, üzerine bir de mide bulandırıcı kokular eklenince insan resmen yaşama sevincini kaybediyor.

İşin anlam veremediğim kısmı da kimsenin bu konudan şikayetçi görünmüyor olması, insanlar baya baya alışmış gibiler yani. Bizim ofis hariç ne bakkalda markette ne restoranlarda kokudan şikayetçi olan tek bir insan evladına rastlamadım, bir bize mi kokuyor mübarek anlamadım valla. Yahu insan hiç olmadı “Dövlet bu işe bi çağre bulsun” falan der, yok.

Eşe dosta “Sakın buralara gelmeyin” çağrısı yapıyorum. Siz de gelmeyin. Okul kazanmışsınızdır, yeni bir iş bulmuşsunuzdur her ne olursa olsun eğer Körfez taraflarına geçmeniz gerekecekse ve şayet gaz maskeniz yoksa asla gelmeyin. Evimizin her köşesinde eyirvikler, kavun kokulu yumurta benzeri zımbırtılar, naftalinler ve ernetler var, her market alışverişinde yenilerini alıyoruz, yatağa girmeden önce bile deodorantlar parfümler sıkıyoruz ve fakat envai çeşit parfüm esanslı kanalizasyon kokusu elde etmekten öteye gidemiyoruz. Hiçbir şey evimize, üstümüze başımıza sinen ve gün boyu yanımızda taşıdığımız bu kokuyu bastıramıyor.

Bezdim lan yeminle bezdim, kim çözecekse şu işi çözsün yoksa ülkenin lağım kokusundan ölen ilk insanları olacağız.

Benzer Yazılar

Umut Sarıkaya – Yürü be Ovacık!

$
0
0

umut-sarikaya-yuru-be-ovacik

Allah’ım uzun zamandır bir karikatüre bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum. Karl Marx’ın gözlerindeki o sevinç, o parıltı, 100 küsür yıl sonra gelen müjdeye “Yürü be Ovacık!” şeklinde tepki göstermesi neyin gerçekten çok hoş.

Biliyorsunuz geçtiğimiz yerel seçimlerde ilk defa komünist bir parti ilçe belediye başkanlığı şansı yakaladı. İşin aslı böyle bir olayı kendilerinin bile beklediklerini sanmıyorum. Hatta abartmak gibi olmasın ama bir süre sonra “Yav aslında biz buraya kadar geleceğimize hiç ihtimal vermemiştik. Biz seçimlere bir nevi tepki olsun diye katılıyoruz yoksa belediyecilik konusunda en ufak bir fikrimiz veya tecrübemiz yok. Gelsin işten anlayan birileri devralsın biz de gidip yine bir yerlerdeki protesto eylemlerine katılalım…” türü bir açıklama yapmalarını bekliyorum.

Benzer Yazılar

Enpara’nın Kıllanan Adam karakterini çok sevimli buldum

$
0
0

Enpara.com’u artık bir çoğunuz biliyorsunuz. Benim de ilk müşterilerinden olduğum, Türkiye’yi tamamen masrafsız ve şubesiz bankacılık kavramı ile tanıştıran Enpara bir Finansbank iştiraki. Bankacılık işleri gerçekten karışık, hatta bunun insanların kafalarını karıştırmak üzere kasıtlı olarak yapıldığını düşünenlerdenim. Bu halde, benim gibi faiz sevmeyen vadesiz hesap sahiplerine de sınırsız hizmet veren bu oluşumun tam olarak ne şekilde para kazandığı konusunda hiçbir fikrim yok. Ne havaleden ne EFT’den ne de hesap işletimi gibi diğer bilimum şeylerden herhangi bir şekilde ücret almıyorlar. Dahası zaman zaman online olarak yaptığınız harcamalar için (Yemeksepeti, Android Market ve Steam gibi örnekleri oldu) ödediğiniz paranın bir kısmını geri vermek gibi çeşitli kampanyaları oluyor. Müşteri hizmetlerini aradığınız zaman çok kısa bir süre içerisinde muhakkak canlı kanlı bir yetkiliye bağlanabiliyorsunuz, kimse sizi “3′e basın, 5′e basın, hadi yavrum bir daha şak şak şak” diye oyalamıyor. Böyle alışılmışın dışında hizmet veren bir bankanın reklamını tamamen gönüllü olarak yapmakta hiç sakınca görmüyorum.

Kıllanan Adam isimli agresif aile babası tiplemesi ile başlattıkları yeni reklam kampanyalarını da çok başarılı buldum. Gerçi kıllanan abimiz diğer bankaların işlem ücretlerini eleştirirken bir yerde kendi ebeveyni olan Finansbank’ın da ayağına sıkıyor zira Finansbank’ta her türlü işlem için ücret talep etme adeti halen devam ediyor. Neyse, bu fikri her kim hayata geçirdiyse eline koluna sağlık. Abimizin mimiklerine, özellikle ince belli bardaktaki çayından yudum alırken ve bir yandan da manalı manalı göz süzerken yüzünün aldığı şekile harbiden bayıldım.

Benzer Yazılar

Gravity (Yerçekimi) filmine Süpermen’li alternatif yaklaşım

$
0
0

Uyarı: Bu yazı Gravity filmi hakkında bilgiler içeriyor, filmi izlemediyseniz sürprizi bozmak istemeyebilirsiniz. Youtube’a erişemeyenler videoyu Deylimoşın üzerinden izleyebilirler.

George Clooney’nin öldüğü filmleri hiç sevmem, onun gibi sempatik ve karizmatik biri herhangi bir filmde herhangi bir biçimde ölmemeli bence. Durduk yere seyirciyi üzmenin bir anlamı yok. Dolayısıyla Gravity’yi de her ne kadar teması, efektleri ve Sandra Bullock’un performansı vesilesiyle ilgi çekici bulmuş olsam da sırf Corc’u öldürdükleri için “Kötü bir film” olarak hatırlıyorum. Hatta bir ara “Bakın ölmemiş de olabilir haa” diye umutlandırdılar ama hemen sonra “Şaka yaptık çok pis öldü, uzayın sonsuz boşluğunda ciğerleri patladı, acılar içinde öldü” dediler. Sonuç olarak Corc ölmeseydi şahane bir film diyebilirdim ama Corc öldü ve film bok gibi.

Yukarıdaki videoyu da böyle sinemayla, video işleme teknikleriyle ilgilenen yabancı bir arkadaş yapmış. Nerden estiyse aklına Gravity filminin içine Süpermen’i katmak gibi bir fikir gelmiş ve sonuç olarak ortaya son derece eğlenceli bir iş çıkmış. Ayrıca uzayda ses olmadığı tespiti de çok güzel olmuş. Bu bir tarafa zaten konuşabilmek için ciğerlerin hava ile dolması gerekiyor, Christopher Reeve’li Süpermen filminin yapıldığı 70-80′li yıllarda bu tür ufak detaylara pek takılmıyorlarmış anlaşılan veya ne bileyim “O kadar süper ki ciğerlerine hava değil uzay doldurup konuşuyor” diye de düşünmüş olabilirler.

Corc’u da kurtaraydı iyiydi…

Benzer Yazılar

Spiderman’in bebek versiyonunu gördünüz mü?

$
0
0

Evian, reklam filmlerinde sürekli bebekleri kullanarak ün yapan ve bu vesileyle internet fenomenleri arasında ön sıralardan yer kapmayı başaran bir su markası. Bildiğim kadarıyla ülkemizde faaliyet göstermiyor ancak yine de yeni reklam filmlerini biz de sabırsızlıkla bekliyoruz. Reklamlarda bebekleri kullanmak insanların yumuşak karınlarını hedeflemek, bir anlamda duygularını sömürmek olarak değerlendirilebilir ancak yine de bu durum filmlerin izleyenleri eğlendirdiği gerçeğini değiştirmiyor. Öncekiler gibi Spiderman’lı bu filmi de şahsen çok beğendim. Hemen tüm canlıların küçüğü sevimli oluyor hakkat.

Benzer Yazılar

Viewing all 283 articles
Browse latest View live